Peki neden yazıyorum? Yazıyorum çünkü canım sıkılıyor. Ayrıca, Allah inandırsın ama yazabiliyorum. Nihai olarak da yazıyor eğleniyorum. Buzağı altında saman aramaya ne gerek var? Siz de okuyup eğleniyorsanız neyi irdeliyorsunuz? Üzümünü yiyin, çekirdeğini çiğneyip yutun, lütfen. Çok kurcalamayın.. Metabolizmanızı bozarsınız. Ne gerek var?


11 Aralık 2011 Pazar

Cincivit nedir?

CİNCİVİT OLMUŞ HALİMDİR!
Hani bazen kendi kendimize kafayı yiyip sarmal halde cinnet geçiririz ya.. Nasıl yani de ne? Bir ben mi geçiriyorum kendi kendini yeme bitirme cinnetini? Sizler sinirlerine hakim olan diğer evren çocukları mısınız? Yaa.. Onu diyorum işte..

Bu cinnet halini bize yaşatanlar için de ne deriz peki? Dersinizi çalışmamışsınızzzz.. Ya da pazar pazar daha afyonunuz patlamadı; ne dediğimi anlayacak durumda değilsiniz. Tamam hakkınızı veriyorum. Zaten lodos var kaç gündür.. Herkes ayrı duman.. Saman gibi kafam benim de...

Bizi cinnet anına getiren olay, durum ve kişiler için "beni cincivit etti" deriz.. CİNCİVİT etti.. CİNCİVİT oldum.. CİNCİVİT.. Yani çileden çıkmak.. Çileden çıkarılmak..
Peki biliyor muydunuz ki cincivit aslında diş etlerinin acıması ve yanmasına verilen isimdir.

Bilirsiniz; kaşınır, acır, yanar, şişer, sızlar... Kanatmak istersiniz çözüm olmaz.. Kaşımanız mümkün değildir. Nafile dişlerinizi sıkarsınız geçecek diye. Bir b..a yaramaz. Ağzınızın içinde huzursuz cereyan gibi oynaşır durur..

İşte ben de bugün bu durumdayım. CİNCİVİT olmuş durumdayım. Nedir beni cincivit eden: karar verip kararı uygulamaktan aciz olma durumundaki insanlar.. Aynı kararı alıp alıp durmak ve fekat bir arpa boyu yol alamamak..

Çıldırmak işten değil.. Baktım çözümlemek beni aşıyor ben de bir uzmanına danışayım dedim. Sevgili Doktor Ozz abi sağolsun kırmadı beni..

- Mehmet abi, cincivit olmuş durumdayım. . Ne öneririsin abi?

- Sevgili Cenga, öncelikle korkulacak bir durum yok. Ülkemizdeki insanların yüzde 98'i cincivit tivit pit durumunda sabitlenmiş halde yaşıyor.

- Yani zararı yok mu diyorsun abi? Ben boşu boşuna mı yiyip bitiriyorum kendimi?

- Evet, sevgili Vera. Kendini yeme.. Zararlıdır. Kas erimesine sebep olabilir. Onun yerine brokoli çorbası yap.. Yaparken sinirinin geçtiğini, içerken bağırsaklarının gevşediğini hissedeceksin..

- Brokoli sevmiyorum abi ben.

- Pırasa çorbası da ayni işlevi görür, sevgili Cenga.

- Meemet abi, gözünü seveyim pırasa ya da brokoli olmadan çözmek mümkün değil mi bu sorunu? Yardım et abi..

- Ofrah'a da önerdiğim gibi buzluktan çıkardığın bir bonfile dilimini marine ettikten sonra gözlerinin üzerinde dinlendirip odun ateşinde pişirip yemeyi deneyebilirsin.


- Abi ya senin et fiyatlarından haberin var mı?

- Hay Allah! Şimdi sevgili Cengoverk istersen günde 2 kez sevişip aralarda jogging yaparak da sakinleşip kendi kendini yemekten vazgeçebilirsin..

- ?!?

- Ne diyeyim? Yani bilemedim ben de..

- Allah müstahakını versin abi.. Brokoli, pırasa, jogging, seks.. Yok mu abi senin kitabında başka birşey?

- Tavuk??

- Tamam abi tamam.. Haydi kolay gelsin ben bi Emine abla'ya uğrayıp kremalı soğan çorbası tarifi isterim eve dönmeden..
- E o da işe yarar..

- Abi sus allasen..

- Mık..

10 Kasım 2011 Perşembe

GÜZELİM.. GÜZELSİN.. GÜZELİZ!!!

Yani diyorum ki kaldırın o güzel başlarınızı bir aynaya bakın!! Ne kadar güzel olduğunuzu göremiyor musunuz? O çok beğendiğiniz latif kadınların (ki Allah şahittir gerçekten inanılmaz latifler) rötuşsuz hallerinden binlerce kat güzel ve latif olduğunuzu farkettirmek için ne yapmalıyı?

Erkeklerin en çekici buldukları şeyin kendine güvenen ve kendiyle barışık, kendini seven kadınlar olduğuna bir çok kez şahit oldum.

Bambo bimbo Demet Akalın tarzı ciklet kızların peşinden koşan adamları da sizler kendinize yakıştıramazsınız diye düşünmek isterim..

Herşey kendinizi beğenmekle başlar! Unutmayın.


Kendinizi beğenmekten korkmayın!!

Zerafetinizi ve mütevaziliği elden bırakmadan beğenin kendinizi..

Çünkü çok güzelsiniz!! Bunun farkında olmak için başka bir şeye ihtiyacınız yok!!

Artık kendinizi beğenme vaktidir!

DÖNÜŞÜM KAFKA'YLA SINIRLI DEĞİL

Herkes Kafka gibi sabah kalkıp bir böceğe dönüşmüyor. Ama özünde hepimiz her gün, hem de gün be gün değişip dönüşüyoruz.

İnsanların yaşları ilerledikçe fizyonomilerinin değişmesinde şaşılacak bir şey yok. Yeni doğan bir bebeği iki ay sonra gördüğümüzde yüzünün nasıl değiştiğini ve farklılaştığını düşünürüz hemen. Önce anneye benzettiğimiz bebek bir kaç ay sonra babaya, sonraki sene dedeye, biraz daha zaman geçince anneannenin ninesine, babasının halasına, kan bağı bulunan neredeyse herkese teker teker benzeyerek büyüyüp zaman içinde nihayet kendine dönüşür.

Bunda da şaşılacak pek bir şey yok. Büyürüz ve değişiriz. İşin büyülü kısmı burada zaten. Şansımız varsa Hülya Avşar gibi pek bozulmadan, Julia Roberts gibi çok değişmeden, Catherine Denueve gibi halâ alımlı ve Fatma Girik kadar kendiyle barışık dönüşebiliriz.
Yaş aldıkça değişen yüz şeklimizi beğenmeyip ufak müdehalaler yaptırmak da ayıplanacak birşey değil. Olmamalı. Elbette kendinizi Cher ya da Ajda klasmanına sokmadan.. Micheal ve Latoya Jackson olmadan..Meşhur kedi kadına dönüşmeden..

Sanılmasın ki insanın doğuştan gelen ve kendisine rahatsızlık şekilsel bir bozukluğu düzelttirmesine karşıyım.

Hayır!

Bundan kınanacak ya da eleştirilecek birşey olduğunu düşünmüyorum.

Yani dişlerimizi düzeltirememiz, kilo alıp vermemiz, saçlarımızı boyatmamız normal ama burnumuzu ya da kulaklarımızı düzelttirmemiz değil mi?

Hadi oradan!!

Ufak tefek rötuşların kimseye zararı yoktur. Yeter ki sabah kalktığınızda aynada gördüğünüz kişiyi tanıyabilin.. Kıstas bu kadar!

Benim anlayamadığım asıl şey şu:

- Neden 23 -24 yaşında gencecik bir kadın daha güzel olmak adına ameliyatlarla 10 yaş büyük görünmeyi tercih eder?

- Neden kendi güzelliği ile tatmin olamaz?

- Dahası zaten güzel olduğunu neden idrak edemez?
"Tanrım beni baştan yarat? Sen yaratmazsan doktorum yaratır" zihniyetindeki insanları önce psikolojik bir terapiden geçirmek gerekmez mi?

Bir erkek cinsiyet değiştirme ameliyatı olacağı zaman dünyanın psikolojik tetkikine tabi tutulurken, yüzünü zırt pırt törpületen, betonlatan, değiştiren kadın neden benzer bir tetkikten geçirilmez?

Saç rengini sık değiştiren arkadaşlarımdan hep şunu duyarım "Yıllar içinde sarışın, emer, kumral o kadar oynadım ki saçımla; doğal rengi neydi hatırlayamıyorum."

Düşünün ki bahsedilen "hatırlanamayan bir saç rengi"..

Sabah kalkıp da yüzünüzün orjinal halinin neye benzediğini hatırlayamamak ancak Hitchockvari psikolojik gerilim filmlerinde mi olur yani?
O güzelim Ajda, kendisini hatırlıyor mudur? Hatırlıyorsa hangi halini hatırlıyordur? Rüyalarında gördüğü hali hangi halidir?

Siz Ajda'nın hangi halini hatırlıyorsunuz peki? Hangisi sizin Ajda'nız? Hangisi Ajda'nın biliçaltındaki? Hangisi gerçek Ajda?
bir demet AJDA..
Peki ya yarın uyanır ve aynada bir başkasıyla karşılaşırsanız!!!

Korkmaz mısınız?

Şizofrenik bir durum olmaz mı? 

Gerçekten tek dönüşen Kafka mıdır?

Ürkütücü bir dönüşüm sadece Kafka'yla mı sınırlıdır?

13 Ekim 2011 Perşembe

Varolmanın Dayanılmaz Durdurulamaz Saçmalığı...

Düşünüyorum!! Genel itibariyle az sayıda bulunan şeyler ciddi anlamda değerlidir. Değil mi?

Misal; safir ya da pırlanta rezervleri çakıl taşı borsasındaki rezervlerden daha azdır ve dolayısıyla daha pahalıdır. Einstein'ınki gibi bir deha fazla bulunmadığından biz sıradan insan beyinlerine kıyasla paha biçilmezdir. Mozart gibi 4-5 yaşında beste yapmaya başlayan dahi çocuklar azdır ve bu sebeple "daha dün annemizin kollarında yatarken" şarkısını öğrenmekte zorluk çeken normal çocukların adı tarihe geçmez. Örnekler uzatıldıkça uzatılabilir. Esas konu itibarıyla değişmez: AZ OLAN ŞEYLER DAHA DEĞERLİDİR!

Mutabık mıyız?

Mutabıkızzzzzzzzzzzz!!

Amanın ne harikulâde!! Hepimiz aynı fikirdeyiz yani...

Peki bir Allah'ın kulu bana, rezervleri tükenmek bilmezzz(!!) erkek spermlerinin nasıl olup da menapoz sonrasında rezervleri tamamen tükenen kadın yumurtalarından daha değerli olduğunu açıklayabilir mi? Gerçekten bir bilen kişi bana bunu açıklasın, LUTFEN. Nasıl oluyorda 80 yaşında bile baba olmaya yarayan sonsuz sayıdaki spermler daha değerli olabiliyor? Yani denizde kum, erkekte sperm!! Çakıltaşı elmastan nasıl değerli olabilir? Madem ki değerli neden evlilik teklif ederken pırlanta yüzük takılır da cilalı çalkıltaşından nişan yüzüğü takılmaz??

Dalga geçmiyorum..

Düşünüyorum..

Düşünüyorum.. Mantıklı bir cevap bulamıyorum..

Bedbahtım... Hayatımın baharında kafam karışmış halde cevap arıyorum...

Neden? Nasıl? Niye? Heyhat!! Bulamıyorummm!!!

Yazık!! Geçmiş binyıllarda ne kadar korkutmuşsak artık sevdiğimiz ve sevmediğimiz tüm erkeklerin gözünü.. Babalarımızı, ağabey ve kardeşlerimizi, sevgililerimizi, eşlerimizi, oğullarımızı... Bizi evlere hapsetmek, sosyal ve siyasi ortamlardan soyutlamak, patates ve soğana boğmak yetmemiş kendilerini güvende hissetmeleri için.. Ne halt yemişsek bu binyıllar öncesinde adamcağızlar kendilerini iyi hissedebilmek için -yememişler, içmemişler- spermin eşsiz ve kadın yumurtalarına kıyasla -tükenme riski taşımadığı için- çok daha değerli olduğunu iddia edip, bir de bunu yedi düvele yutturmuşlar.

Kadınlar!! Size sesleniyorum!! Bir de erkekleri sevdiğinizi filan söylüyorsunuz!! Utanın, binyıllar önce ninelerinizin dedelerinize yaptıklarından!! Ninelerinizin iktidarı altında kalıp ezilmiş egoları yüzünden dedelerinizin, bugün sınırlı sayıda olduğu için daha değerli olan yumurtalarınız tükenmek bilmez sperm rezervlerinden değersiz kabul ediliyor!! Uyanın!! Açın gözünüzü!! Varolmanın bu durdurulamaz erkek hegemonyasının oluşmasına sebep olan o güçlü ve mağrur ninelerinizin, o savaşçı kadınların muktedir olduklarını ve yaptıklarını hayal edin!! Utanın erkeklere yaptıklarınızdan... Dizlerinizi dövün!! Neydik ne olduk diye.. Kaldıysa bir gram akıl, onu kullanın. Hatırlayın.. Hatırlatın.. 
 
Gölgelerin gücü adına!! Güç sizinle olsun!!!

Kalın sağlıcakla.....................