Peki neden yazıyorum? Yazıyorum çünkü canım sıkılıyor. Ayrıca, Allah inandırsın ama yazabiliyorum. Nihai olarak da yazıyor eğleniyorum. Buzağı altında saman aramaya ne gerek var? Siz de okuyup eğleniyorsanız neyi irdeliyorsunuz? Üzümünü yiyin, çekirdeğini çiğneyip yutun, lütfen. Çok kurcalamayın.. Metabolizmanızı bozarsınız. Ne gerek var?


11 Ekim 2010 Pazartesi

Yaş OTUZBEŞ



Sıkı durun soruyorum:

A noktasından T noktasına TEM yolu üzerinden 180km/saat ile hareket eden bir tren, dibi delik bir havuzu 80 yılda dolduramazsa, 35 yaş yolun kaçta kaçı eder? Havva'nın elmaları Adem'inkilerden bir fazlaysa o yılanın ağaçta ne işi var?

Şimdi kendime otuz yaşına girerken aldığım "rezoluşın"lara ne kadar sadık kalmışım huzurlarınızda bir inceleyelim.

Uyulması gereken otuz yaş prensipler (vay haspam 29'dan 30'a geçince böyle bir havalar olmuş bana anlaşılan) listesi:

1- hafta içinde daha fazla etek, elbise giyilecek (Giymeye başladım doğru. Ama sebebi evlendikten sonra aldığım kilolarla göbeği saklamak için.)

2- saçlar- tahammül edildiği kadar- uzun olacak (Bakın bunu yaptım. Belimden bir karış yukarıya kadar uzattım. Bir sene önce dellenip kısacık kestirdim gene. Kuaförüme de şöyle bir brief verdim: "Mustafa saçlarımı ringe çıkacak bir boksör gibi kes.. Uyandığımda hayata karşı duracak mücadele gücüm olsun." O ne yaptı? Bana "You've got mail"deki meg Ryan saçı kesti! Olur mu abicim yaa..)


3-
makyajsız sokağa çıkılmayacak (Zuhahahahaha hahahahah hoohahahaha hahapuhahahayyt. Anladınız herhalde durumu..)

4- tüm bunlar sayesinde artık "küçük bir erkek fatma" olunmadığı hatırlanacak (Hohohohahaha kem küm köh köh. Gitti küçük erkek Fatma, geldi elinden her türlü tamir işi gelir Ali usta.. Hepinize hayırlı meşgaleler dilerim.)


5-
bolca pembe, kırmızı renkli aksesuarlar taşınacak (Bakın bunu da yaptım. Bir ara pamuk şekeri gibiydim hatta.)


6-
topuklu ayakkabıya tahammül edilecek (İşte bunun kralını yaptım, vallahi. Helal olsun bana. İnanılmaz takdir ettim kendimi. Öyle ki sabah sabah elimde blackberry mail atarken, ayağımda 11 pondluk sivri topuklu ayakkabılarla metrodan çıkarken iki basamaklık merdivenden düşüp ambulansla hastaneye kaldırıldım Allah sizi inandırsın :-D)


7-
kuaförlerle arkadas olunacak (Ben? Kuaförlerle arkadaş? Ha. Ha. Ama eve saç düzletici, kıvırtıcı, ekleyici, sökücü bir araba dolusu malzeme aldım. Kendi kendimin arkadaşı, dostu, kuaförü oldum. Kendi kahkülümü kendim kestim :p)


8- dekoltesi açık bluzlar alınacak (Alındı. Giyildi. 10 üzerinden 10 veriyorum kendime!!!)

9- arkadaş listesi gözden geçirilecek (Geçirildi. Kısaltıldı. Temizlendi.. Oh be!! 10 puan daha!!)

10- arkadaş listesinde uzun zamandır pasif direnişte olan tanıdıklar listeden çıkarılacak (Retarded bir yaklaşım içerisindeymişim anlaşılan. Açıklaması yok yani madde 9 ve 10'un aynı listede ayrı iki madde olarak yer almasının:/)

11- herkes için ekstra ilgi alâka gösterilmeyecek, kim ne hakettiyse onu alacak (Çok vermişim, hiç alamamışım anlaşılan. Madde 9, 10 derken bir de 11 çıktı başımıza. Yazık. Zavallı genç ben.)

12- derhal salsa ve tango öğrenilecek (Koca popomu kaldırıp hala gidip öörenemedim iyi mi! kırdım 20 puan bu sorudan.)

13- daha fazla takı takılacak (Takıldı komutanım!!)

14- daha çok dışarı çıkılacak (Çıkıldı komutanım!!!)

15- daha cok şarap içilecek (İçildi komutanım. Hatta şaraptan çok rakı içildi, balık meze yenildi kumandanım! Çok yaşa sen!! Verdim gitti bir 40 puan daha!)

16- karizmayı çizecek hareketlerde bulunulmayacak (Pardon?? Ne gibi?? Kırdım gitti tüm aldığım puanları! Tu. Utanmaz arlanmaz edepsiz. Hayat karizmayı çizmezsen çekilir mi?)

17- 3 gün içinde aşık olunup 10 gün içinde bıkılmayacak... (Şimdi açık konuşalım. Bu en zoruymuş maddelerin içinde. Ama gel gör ki doğru adamı bulunca zaman mekan kavramı zaten yalanmış onu öğrendim. Dahası yok..)

işbu saife üzerinde yer alan maddelerin hepsini okuduğumu ve anladığımı kabul eder, maddelerin uygulanmaması ya da kötüye kullanılması halinde sorumluluğun şahsımda olacağını beyân ve kabul ederim.

olgun ve dolgun 30 yas kulüp üyesi.....

Olgun ve dolgun?? Olgun?? Dolgun?? Bunları yazdığımda 34 ile 36 beden arası giyinen, leylek leylek havada yumurtası tavada dolanıp duran şaşkın ördeğin biriydim. Prensipler.. Rezoluşığnlar.. Kararlar.. Hepsi lâf!

Hayat çok da ciddiye alınmaması gereken bir macera.. Herkes kendi filminin baş rol oyuncusu. Can çıkmadıkça; yol da, macera da devam ediyor. C'est La Vie. Ya da rahvan ve tırıs ilerle ablacım ne bekliyorsun yolun ortasında!

Kalın sağlıcakla ne diyeyim!!

15 Temmuz 2010 Perşembe

Göze aşk kaçması ölümcül müdür?

Yazı dizimizin bugünkü bölümünde biraz da aşk rahatsızlıklarından bahsedelim. Mehmet, göze aşk kaçması insanı öldürür mü?

Hayır Hassan. Ama süründürür. Şöyle ki göze aşk kaçması çok tehlikeli bir durumdur.. Katetonik manüpülasyonlara ait çarpraşık aritmiye neden olabilir. Hastalığa maruz kalan kişinin gözünü fazla kırpıştırmadan ve aşkı daha da derinlere gömmeden bir tıp doktoruna gösterilmesi hayati önem taşır.

Haklısın, Mehmet. Keza, eğer hastaya erken müdahale edilemezse bir kaç gün içerisinde şiddetli kalp çarpıntısı, baş dönmesine müteakkip el terlemesi, anlamsız sayıklama hali baş gösterebilir.

Hassan, bu çok yaygın bir hastalık. Hatta hepimizde var olan epidemik bir salgın da denebilir. Yapılması gereken şey hastaya dikkatini dağıtacak konuların anlatılması, piyasa raporları ve ekonomi sayfalarındaki küresel krize yönelik istikrar makalelerinin okunması vb etkinlikler de bulunulmasıdır. NTV haberleri seyrettirilerek de hastanın gerçek durumdan uzaklaşması sağlanabilir.

Mehmet, bu göze aşk kaçması ya da halk arasındaki tabiriyle aşktan kör olmak kalıcı iz bırakmamakla birlikte iyileşmesi zaman alabilen bir rahatsızlık. Hayat boyunca kendisini birden fazla kez tekrarlayabilir. Uçuk gibi bir yer etti mi yeniden geri dönen virütik bir yapıya sahip olduğu da söylenebilir. Ancak J vitamini kullanarak hastalığın kuluçkalama süresinde yumurtlama da sağlanabilir.

Kesinlikle Hassan. Rahatsızlık bahar aylarında depreşebilir. Kızamık, su çiçegi ve
nezle kadar sık rastlanan bir vakadir. Ofrah'a da dediğim gibi endişe edilecek bir durum yok. Sabah altıda kalkıp seviştikten sonra jogging yapan insanların bu rahatsızlığa karşı doğal bir bağışıklık geliştirdikleri bir gerçek. Dahası üç öğün brokoli yiyip diyare olan insanların da böyle bir derdi bulunmadığını fark ettik. Her şeyi mümkün kılmak bizim elimizde Hassan.

İstersek gözüne aşk kaçan bir insan olarak hayatımızın iplerini belimizden kaçırabilir ya da brokoliden ishal olmuş insanların sevişip jogging yaparak sağlıklı hayat sürüyor olmalarını örnek alarak o ipleri elimize alabiliriz.

Tercih her zaman ki gibi bizim.


Yarın: Martas Tüvırt ve Emin Ebederri teyzelerden Brokoli çorbası ve Brokolili baklava tarifleri...


9 Temmuz 2010 Cuma

Ne istediğini bilemeyen duygu yüklü adam

Oturduğumuz yerden kolay geliyor tabi. İnsanlık gelişti melişti martavalları sıkmak. Yani öyle geliştik ki başımız arşa erdi değil mi? Tabi tabi.. Yiyoruz biz bu magazinsel tüme varımı zaten.. Issız adamlar filan... Ben seni üzerim tarzı manasız davranışlar. Aklın neredeydi başında be adam diye yok nasıl olsa. Kızın iyiliği için (!??!) onu kendinden uzaklaştırmalar felan..

Bir terapist arkadaşım dedi ki "Erkeklerin ince ve detaylı düşünmelerini beklemek ya da istemek son derece kadınca bir şey. Erkekler istedikleri şeyi gider ve alırlar. Düşünmezler. İçlerindeki avcı ruhu onları harekete geçirir. Düşünme eylemini genellikle sonradan yaparlar."

Sınıf neymiş yani?? Repeat after me please: "Erkekler isterlerse alırlar, istemezlerse almazlar!"

Aferin!! Bravo!!

Ne ağlayıp sızlanıyorsunuz madem bunu biliyorsunuz da peki??




Bir genç kadın ve bir genç erkek düşünün. İlişkilerini tarif etmek için "sıcak - soğuk -ılık" oyunu ancak yeterli olabilir. Hani saklanmış bir şeyin yerini bulmak için onu arayan kişiye sıcak, soğuk, ılık gibi ipuçları verilir. Onun gibi. On.. Off.. On.. Off.. Sinir dayanmaz be yahu!!! Böyle ilişki mi olur? Hadisenize!!!

Adamla kadın oturmuşlar konuşuyorlar. Adam kendini anlatmanın arzusu (kadını kaçırtmanın umudu) ile konuşuyor da konuşuyor. Kadın anlayıp çözecek ya erkeği dinliyor, irdeliyor, anlam yüklüyor. Her şey karman çorman..

Adam:
- "Beni lütfen can kulağı ile dinle. Bir ilişki istediğimi sanmıyorum. İstersem kiminle isterim bilemiyorum. Şu an istemiyor olabilirim ama ileride belki isterim. Bunu da şu an bilemiyorum. Böyle bir ilişkiye hazır olduğumu bile sanmıyorum. Ama bildiğim bir şey varsa seninle olmaktan keyif alıyorum. Yani seninle beraber olmaktan hoşlanıyorum sanırım. Sana âşık değilim. Aslında hiç aşık oldum mu emin değilim. Beni korkutuyorsun. Ya bırakıp gidersen beni? O zaman ne olacak? Hem dostluğumuzu tehlikeye atmış olmaz mıyız? Sen benim için çok değerlisin. Seni kaybetmek istemiyorum. Anlasana. İstediğim son şey bir ilişki.. Ben özgür olmalıyım. Bağlanamam ben. Gözlerin o kadar güzel ki.. Sen nerelerdeydin bunca zaman? Tüm bir hayatım seni arayarak geçti sanki benim. Bulduğumda ise çoktan kaybetmiştim seni. Özlemişim seni ben.. Sana sarılıp uyumayı özledim. Ne yapıyor o salak eski erkek arkadasın? Arıyor mu gene? Şehirde mi? Buluştunuz mu? İyi. Aman ne harika. Ben beraberlik adamı değilim. Bağlanamam ben senin o eski salak erkek arkadaşın gibi. Ben yalnız bir kurtum. varlığımı anlamdırmak için yalnızlığı seçtim ben. Seni mutsuz ederim. Sen o eski erkek arkadaşına dön daha iyi! Neden anlamak istemiyorsun! Korkuyorum senden. Beni bırakırsan toparlanamam. Sen benden daha güçlüsün. Senin bana ihtiyacın yok. Ama ya benim olursa. Ha? Ne olacak o zaman? Ne halt edeceğim ben o zaman? Alışkanlıktan nefret ederim ben. Rutinden nefret ederim. Günü geldiği gibi yaşamaktan zevk alırım ben. Sakallarımı kesmemden hoşlanmadın mı? Kökü bende yavrum. Sen iste uzatırım gene. Aramıyorum çünkü aramamı beklediğini biliyorum. Elim telefona gidiyor ve sonra alışkanlıklardan nefret ettiğim için kendimle mücadele edip aramıyorum. Sonra atıyorum kendimi evden dışarı. Arabayla dolaşmadığım sokak kalmadı Istanbul'da. Toplantın mı vardı bugün? Bu etek toplantı için fazla kısa değil mi? Ne oldu şu uzun boylu sünepe mühendis? O da var mıydı toplantıda? Hm. Şahane . Yakışıklıdır kesin. Sigaram bitmiş. Sigara almam lazım.Bunu neden yapıyorsun bana? Sevgimi, tutkumu, dostluğumu, arzularımı, aklimi, ruhumu, vicdanimi birbirine düşman ettin. Farkında değil misin? Hayır! Ben bir bok değilim. Büyütme gözünde beni. O herifin sana ilgisi olmadığından emin misin? Kesin vardır. Sen o kadar masumsun ki fark etmemişsindir bebeğim. Kokunu özlemişim. Ne tuhaf. Uyumak için müptelası olmuşum farkında değilim. Neden arkadaş kalamayacak misiz anlamıyorum ki? Ne olur arada sırada görüşsek? Böyle bal gibi de idare ediyoruz işte.

Ağlama ne olur.. Tek bir damla göz yasin için dünyayı yakarım bilmiyor musun? Sana söyledim mi hiç? Neyse boş ver! Benden iyi bir sevgili olmaz zaten. Kötüyüm ben kötü!! Islanıyorsun lütfen su şemsiyenin altına girer misin? Hem istediğin şeyleri yapmaya bir başlarsam benden vazgeçersin. sıkılırsın benden. Daha iyisini bulup terk edersin beni. İşte o yüzden elimde kalan tek şeye sarılıyorum. Özgürlüğüme. Şaraba kimi zaman. Sigaraya. Bilgisayar oyunları.Benden nefret edeceksin değil mi? Tıpkı diğerlerinden nefret ettiğin gibi? Düştüm mü artik gözünden?
Ben olduğum sürece sen asla ayağa kalkmayacaksın.. Ben güçlü kadınları severim..
Seni anlamıyorum.. Simdi bizimki bir ilişki mi? Bak bunu ilişki olarak adlandırmamalıyız. Ben ilişki adamı değilim.. Kendim hakkında öyle şeyler söyleyebilirim ki annem hiç doğurmasa iyi edermiş belki de beni.
Seninle konuşmayı özlemişim..
Ben gitmeliyim. Gitmeliyim ben ya.
Ne yani bu kadar mı? Beni bu kadar çabuk unutmana inanamıyorum. Bu kadar kolay oldu öyle mi beni silmek? Senin için bir şey ifade ettiğimi sanıyordum. Gördün mü ben hakliymişim. Beni hiç sevmemişsin aslında. Bana hiç âşık olmadın. Daha iyisini bulabileceğini biliyordun hep. Oysa ben seni hiç unutmadım.. bla bla blö blu bli bli boooooo......."

Kadın:

- "???#**@!!!&??mm***"

Hah!! Devreleri yandı kadıncağızın en sonunda iyi mi?

Kadın: (syntax error vermiş iç sesiyle düşünür)

- "Ne diyorsun be adam? Ne diyorsun?? Kafamın içine ettin!!! İstiyor musun? istemiyor musun? Nedir? Hayattan sana ne? Sen mi çözeceksin hayatın manasını feşmekan? Sinir ettin beni be!!! Sorduğum tek soru yarın ne yapacaksın oldu?!? Nedir bu dram? Rondo kreması mısın? Erir misin? Nedir derdin??? Nedir?? Kafana senin kadar kaya düşsün, inşallah!!"

Tavsiye mi istiyorsunuz? Gerçeğe tahammül edebilecek misiniz peki? Uğraşıp didinmekten vazgeçin artık şu sersem aklın tohumlarıyla. Başınızdan sav edin huyu küllü herifleri..

Daha iyisine layık olduğunuzu anlamanız için daha ne yapmaları gerekiyor? Gidip gay mi olsunlar??

Gidin D&R'a bir DVD alın. Jennifer Aniston ve Ben Affleck oynuyor. "He's just not that into you". Türkçesi "Erkekler ne söyler, kadınlar ne anlar" (bi mok anlamadıkları kesin zira).

Seyretmesi çok keyifli gerçekten. Seyredin. Ya da kitabını alıp okuyun. Belki anlamanıza yardımcı olur.

Bu da yardımcı olamıyorsaaa... Allah akıl fikir ihsan eylesin hepinize... Siz bunları adam edeceğiz diye uğraşırken hayatınızın asıl erkeğini kaçırıyorsunuz elinizden. Belki de dün yanınızdan geçip gitti.. Farkında mısınız???

Gözünüzü açın! Open your eyes! Abre los ojos!!! İkiriiku kukuriiiki moko!! (Eski bir Japon dialekti. anlamak için uğraşmayın. Konuşan bir ben kaldım dünyada bu dialekti. Bir de Uganda'daki bir orangutan familyası konuşuyormuş. Ben duymadım. Orangutanlar gerçekten konuşabiliyorlar mı japonca bilmiyorum açıkçası.)

Gazanız mübarek olsun!!!




5 Temmuz 2010 Pazartesi

Sakallı Bebek Efsanesi


Nedir bu kıyamet diye ballandıra ballandıra önümüze sunulan içi boş asparagas magazin haberleri? İnsanların kıyamete, başkalarının başına gelen kötü hadiselere, kaza ve ölüm haberlerine merakı nereden gelir? Benim başıma gelmiyor oh hissiyatı mı egemen topluma gerçekten? Ben bile daha iyi durumdayım, diyebilmek için mi bu merak? Dahası yoldaki trafik kazalarını, birinci boğaz köprüsündeki intihar vakalarını arabayı durdurup da neden seyreder ki insan? Hayatın gerçeği ile filmin kurgusu arasında nasıl olurda bir fark bulamaz? Neden düşünen adam ya da eylem adamı olmak yerine seyreden ve unutan adam olmayı tercih eder? En kötüsü tüm bunları neden yaptığını nasıl olur da bilemez?

Hiç unutmuyorum. Sanırım 10-11 yaşlarındaydım. Tan gazetesi manşetten şöyle bir haber yapmıştı: "Sakallı bebek kıyameti haber verdi!"

Tövbe bismillah!!!

Efendim, hadise şudur, misaki milli sınırları içerisinde masmavi gözlü, sarışın ama sakallı bir bebek dünyaya gelmiştir. Ailesinin ismi güvenlik nedeniyle haberde belirtilmemektedir. Annesi sakallı bebeği gördüğünde düşüp bayılmış, babası başını duvarlara vurmuştur (neden?? bilen yok). Sakallı bebek, poposuna şaplağı yer yemez doktor ve hemşire taifesine şöyle buyurmuştur: "1987'de kıyamet kopacak. Güneş dünyaya yaklaşacak ve dünyayı yutacak. Dünya alevler içinde yok olacak. İnsanlığın (yaşasın!! hayvanlar ve bitkiler kurtuluyor demek ki) sonu gelecek".

Dedim ya, ben de yaş 10 ya da 11. Aldı beni bir korku. Her akşam dua ediyorum güneş dünyayı yutmasın diye... Depresifleştim. Anlamsız korkular edindim. Biri hapşırıyor mesela ben oturduğum yerden bir karış havaya sıçrıyorum. Cam pervazına oturup (o zaman sığıyorum tabi cam pervazına) bütün gün güneşi seyrediyorum. İçimdeki sesle ona ulaşıp dünyayı yutmaması için bir takım çözüm arayışları geliştiriyorum...

Evdekiler bir süre sonra gidişatı keşfedip duruma el koyuyorlar. Aynı akşam bana dünyadaki batıl inanç tarihine ait hızlandırılmış bir eğitim veriliyor. Kara kedi, merdiven, 13 rakamı, hede hödö, vb. Korkum azalıyor ama yok olmuyor. Taa ki 1988 yılına girilinceye dek. Güneş dünyayı filan yutmuyor. Dahası iplemiyor bile... Sakallı bebeğe gidip soran tek bir araştırmacı gazeteci yok ama.

- "Ne oldu? Kurudun kaldın bakıyorum??"

- "Ebe öööböö.. 88mi dedim. Hahaha.. 98 diyecektim ben abi, kusura kalma.."

Demem o ki önce sakallı bebek, sonra tersten okunduğunda 666 rakamı ile ilişkilendirilen zavallı 1999 yılı, hemen ardından ne idüğü belirsiz milenyum kehanetleri, 2012'de marduk faciası, 2012'de mesih'in dönüşü ve inançsızların (kime göre, neye göre, hangi açıdan) telefi, maya takviminin sonu... Hey maşallah!!!

Kıyamet koptu kopuyor... Eyvallah... Anladık.. Niye bağırıyorsunuz bas bas?? Ben diyorum ki kıyamet geliyor çünkü insanoğlunun ne kendine, ne karşısındakine saygısı kaldı. Yozlaşma günlük kültürümüzün bir parçası oldu, günlük kültürümüz gazoz köpüğünden değersiz, diyorum. Sodom diyorum. Gomore diyorum. Babil'in kuleleri, diyorum. Nuh tufanı, diyorum. Ve insanlık tarihi tekerrürden ibarettir malesef, diyorum. Davul zurna, diyorum. Sivrisinek saz, diyorum. Gerisi boş diyorum... Kime diyorummm??

Belki kıyamet ideal dünyaya açılan kapı demektir. İnsan olmayı henüz öğrenememiş HOMO SAPIENS nesli için bilmem kaçıncı şanstır. Tüm dünya buna inanır belki. Hayat bayram olur. Kim bilebilir. Ben bilmiyorum mesela... Sen bildiğinden niye bu kadar eminsin ki..

HAMİŞ: Maya takviminin sonu geliyormuş ya hani 2012'de. Aklıma sürekli şöyle bir hikaye geliyor nicedir.. Düşünün ki Maya krallığı zamanında genç Maya rahipleri bir taş üzerine tarihin tüm zamanlarının yayılacağı bir takvim işlemeye çalışıyorlar. Fakat taş bu işte.. 2012'ye gelindiğinde yer kalmıyor üzerinde. Deneyimsiz, ter-ü taze rahipleri alıyor bir telaş. Baş rahip bu zavallı yavrucuklara bakıp:
"Amaan derdiniz bu olsun. 2012 yılına kim öle kim kala. 2013'ten sonrasını sizden sonrakiler yapsın uğraşsın. Boş verin. Siz benim altından büstümü yapmaya başlayın asıl" diyor.
Rahipler altından büst yapımına başlıyor. Biz dört dönüyoruz 2012'de Maya takvimi son buluyor diye.. Allah hepimize akıl fikir ihsan eylesin. Ne diyeyim?

Kayda değer ilk yazı..

Sevgili Okur,


İş bu satırları yazarken hayatın çetrefilli yollarında seyretmekte olan tüm CENGALAR adına sana sesleniyorum! Duyuyor musun? Artık halk için sanat saçmalığına bir son vermenin zamanıdır! Ben kimim? Sen nesin? Bu kaç? Hayat adil mi? 2 kere 2 neden 5 etmez? Sinema filmleri mesaj kaygısı taşımalı mı? Plato'ya neden Eflatun diyorlar? Cem yılmazsa kim yılar? TV'deki terlik, boru, inşaat, halı, mobilya, akü ve benzeri reklamları hangi zihn-i sinir arkadaşlar yapıyor? Türkiye ekonomisi geçen sene %x küçülüp bu sene %y büyüdüyse, dünya ekonomisi a noktasından b noktasına ne kadar zamanda ulaşır? Kaş müptelaları, Kalkan sevdalılarını döver mi? Çeşme'de taksimetre nasıl olur da 10 metrede bir pıtır pıtır atar? Yunanistan'da Simit Sarayı açılırsa, İtalya'da Ravioli pazarı çöker mi? Merkel'i bu kadar çirkin bulan bir ben miyim? Angelina Jolie bir batında kaç tane Pitt doğurur? Adım ne? Yaşım kaç? İyi de yavrucum bundan sana ne??

İşte bu blogda tüm bu sorulara birlikte cevap bulacağız. Kimi zaman güleceğiz. Kimi zaman ağlayacağız. Duygu yumağından sel olup oradan oraya akacağız.. Korkmayın hiç acıtmayacak... Yazıların müptelası olacaksınız..

ÇOK YAKINDA!!