Gündelik yaşamdaki moda. Üstümüze başımıza alıp giydiğimiz kıyafetler.. Tercihler.. Topuklu ayakkabılar üzerinde zor yürüyen genç kadınlar.. Her biri Vogue magazine kapağına çıkacak gibi yapılmış saçlar ve makyajlar..
Yanlış anlamayın.. Giderek daha bakımlı bir toplum olmamız harika birşey.. Ama bir yandan da kendine yakışanı giyme olgusu var ki göz ardı edemeyiz.
Genel olarak dünyada gençler arasında kabul gören tarz, gündelik yaşamda bile gösterişli görünmek. Pırıltılı olmak.. Dikkat çekmek.. Konuşulmak... Görülmek..
Bizim gibi eski okullular ise hala içinde en rahat ettiğimiz şeyi üzerimize geçirme konusunda istikrarlıyız. Dikkat çekmenin kıyafetle olmadığı, kişisel özelliklerinin çok ön planda olması gereken 90'larda genç olduğumuz için midir bilinmez ama etektense pantolon, fönlü saçtansa alelacele yapılmış topuz, tam teşekküllü bir makyajdansa ruj-rimel-allık tercih etmemiz bundan olsa gerek..


50'lerde moda anlayışı klasik ve elegan olarak tarif ettiğimiz, fazla cesarete yer vermeyen, göreceli olarak tutucu, radikal olmayan, sade ama şık bir anlayışa sahipti.


Ama bu aşırı uçtaki biçimsiz-bakımsız görünüme de bir alt kuşak şiddetli bir reaksiyon gösterecekti.

Uyumsuz renklerin devasa vatkalarla harmanlandığı bu ilk yıllarda gösteriş özlemi o kadar ağır basıyordu ki kısa bir süre içinde 70'lerin paspal sadelik ötesi bakımsızlığından sıkılmış biçimsiz bir tuhaf kokoş kuşak gelişti. Uyumsuz renkler, geometrik formlar, vücudu olduğundan büyük gösteren giysiler, o kıyafetlerin için Beetle Juice sıkılmış kafaları gibi durulmasın diye 60'ların saçlarından bile daha kabarık, bülbül yuvalı saçlar, herşey de fosfor, herşey de sim, parıltı, pırıltı.. Kabus!!! Kabus!!!!!
O dönemi yaşayan bilen herkesin, ırk, dil, din, renk ayırt etmeden herkesin kabul ettiği yegane gerçektir bu.. 80'ler insanoğlunun yüz karasıdır.. O yüzden kimse 80'lerdeki fooğraflarını paylaşmak istemez. Birisinin karizmasını sıfırlamak için birebir yoldur o zamanki fotoğraflarını tarayıp sosyal medyada paylaşmak..
Ve bir alttan gelen kuşak bu kabusa tepki vermekte gecikmedi. 90'lar, "beni kıyafetimle değil kişisel özelliklerimle kabul edeceksin arkadaşım" dönemiydi.

Bir rimel, bir de ruju olanın başka birşeye ihtiyaç duymayacağına inanılan naif yıllardı 90'lar. Yapılan en büyük lüksün uzun saçlara dümdüz pırasa fönü çektirmek olduğu yıllar.
Kadınların 50'lerdeki elegan, 60'lardaki gibi bimbo dimbo, 70'lerdeki gibi gözü kör vericilikte özgürlükçü, 80'lerdeki gibi kişiliksiz olmadığı yıllardı.

Dünya genelinde, iş odaklı, beyaz yakalı kadın sayısı arttı. Kadınlar bu zaman içerisinde dişi kimliklerini tamamen bir kenara bıraktılar. Erkeklerde maskülen akımlar ve davranışlar ayıp sayılır oldu. Alttan gelen kuşakta kıpırdanma başlamıştı..

Fakat bu sefer moda ve hayat anlayışları üst üste oturmadı. Kadın'ın sosyal konumu bahsedilen yıllara kıyasla o kadar değişmişti ki kostümlerin romantizmi durumu değiştiremedi. Kadının iç çatışmalarına örnek olarak mükemmel bir dönemdi. Güçlü olmak için erkek gibi olman gerekli değil denmeye başlanan yıllardı.. Milattı.. Zordu..


Şimdilik bu kadar..
Zaten ansiklopedi fasikülü dolduracak kadar yazdım kendimi aşıp yine..
Haydi kalın sağlıcakla....
Hamiş: Bir sonraki yazı "BUFFY The Vampire Slayer" üzerine olacak.. Kitaptaki konuyu çalışın gelin. İçinizden birine anlattıracağım..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder