Şimdi normalde diziydi filmdi gibi seyir keyfi olan eğlenceliklerdeki ana formul nedir? Her bir senaryoda muhakkak bir esas kız ve esas oğlan bulunur. Hayvanlarla ilgili ise esas hayvan belllidir. Bu esas karakterlerin yanında onlara kıyasla daha silik yandaşlar ve karşısında en az onlar kadar kuvvetli kötüler vardır. Filan filan.. Değil mi?
Peki, tüm dünyada ana formül de bu olduğuna göre diyebilir miyiz ki esas kız/oğlan seyirci tarafından sevilir, desteklenir, feşmekan.. Evet. Bal gibi de deriz.. Yani psikolojik sorunlar yoksa genelde kötünün tarafı tutulmaz.. Ha sempati filan duyulabilir ama esaslı karakter daima kötülere tercih edilir.
Buraya kadar tamam. Peki bana bir Allah'ın kulu "Fatmagül'ün suçu ne?" dizisindeki zevzek Kerim'in esas oğlan olmasına rağmen neden benim sinirlerimi hoplattığını, nefes daralması yaşamama sebep olduğunu, ruhumu cincivit ettiğini açıklayabilir mi?
Yahu karakter salak! Orası zaten su götürmez bir gerçek. Yani kafayı kızın kendisini sevmesine öyle takmış durumdaki dokunsan "heeyt", dokunmasan "höyyt" halinde.. Kafasız!! Kızı ifrit edecek şekilde sorular sorup, sonra kız daha ağzını açmadan "Tamam. Tamam. Cevap verme" gibisinden manasız monologlar içerisinde.
Haydi hepsi neyse.. Ama bu geçen haftaki bölümde yaptıkları midemdeki asidi artırıp ülserimi azdırmakla kalmayıp, çene kasılmasından mütevellit migrenimin de tutmasına sebep oldu.
Neden?
Beraber irdeleyelim..
Durum şu: Fatmaroz, eski nişanlısı Mıstık tarafından kaçırılmıştır. Mıstık, hırsını alamayıp -o sırada psikolog teyzeye, kendini Fatmaroz'un başına gelenlerdeki payı nedeniyle affedemediğini söylemekte olan- Kerim'in cep telefonu "Fatmaroz ile ben ölsek de yaşasak da anca beraber kanca beraber" diye sesli mesaj bırakır.
Bu arada tüm dizi eşrafı bu kaçırılma olayı dolayısıyla karakolda toplanır. Herkes duruma uygun tepkiler verir: Sapkın kuzenler sapkın sapkın gülerler, ebe hanım teyze tombul dudaklarını büzerek ağlar, Reşat efendi söylenir, avukat kayınbiraderi pislik pislik bakınır, Fatmaroz'un abisi (en gerçekçi performansla) yıkılır..
Yani olması gereken her şey olur. Verilmesi gereken her tepki verilir. Herkes karakterinden bekleneni yapar. Kerim oğlumuz hariç. Hindi gibi kabaran yavrumuz, basiretsiz kişilik örneği olarak, soruna çözüm arayacağına o kadar acılı insana nispet olsun diye çözülmesi gereken yepyeni sorunlar yaratır. Psikolog teyze, manasız derecede empatik ve asap bozucu ses tonuyla, Kerim'i sakinleştirmeye çalışır. (Bu arada be teyzecim ne işin var orada. Danışanlarınla bu derece yakın olmaman gerektiğini öğretmediler mi sana klinik master eğitimi yaparken? Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olup kaçak psikologluk mu yapıyorsun nedir senin durumun??). Ama faydası olmaz. Abartılı ve sahte öfke krizi sonrasında Kerim evladımız polisle birlikte arama kurtarma çalışmalarına katılır.
Neyse ne.. Bir sürü manasız olay sonrasında -o sırada halen karakolda bulunan- Mıstık'ın hamile karısı Ahuhacer, Fatmaroz'un nerede tutulmuş olduğunu anlar. Ve fekat; karakolda bulunmasına ve her yerde resmi görevli polis memurları bulunmasına rağmen ne yapar? Fatmaroz'un bulunduğu yeri polise değil, telefon açıp Kerim'e söyler. E pes doğrusu!!
O esnada, Riva'da bir yerlerde polis otosuyla şehre dönmekte olan Kerim, bu durumda her aklı başında vatandaş gibi polise "Memur bey, arabayı döndürün felan yerdeki boş fabrika var. Fatmaroz'u orada tutuyormuş Mıstık" demek yerine "Beni burada indirin" der. Polisler de bu salakla (ki ben olsam başta arabaya bile almazdım) daha fazla uğraşmak istemediklerinden "Buralarda taksi bulamazsın ama" deyip Kerim'i araçtan indirirler.
Riva dediğiniz yer öyle avuç içi kadar bir yer değil. Dolayısıyla, köşeyi dönünce fabrika karşına çıkmaz. İki sokak ileride filan da hiç olamaz..
Bu bizim şaşkın ördek yavrusu başlar koşmaya..
Be evladım, fabrikanın nerede olduğunu biliyorsun da ona göre mi koşuyorsun??
Varsay yanlış tarafa koşmuşsun (nitekim öyle olduğu anlaşılıyor sonradan) gerisin geri koşayım derken kaybedeceğin zamanın farkında mısın?
Madem keçileri kaçıran Mıstık'ın Fatmaroz'a bir zarar vereceğinden korkuyorsun zaman kaybetmek mantıklı bir çözüm müdür be akılsız çocuk??
"Fatmaroz'u ben kurtarıcam" diye taktığın için kafana, sen halen henüz koşarken Mıstık, Fatmaroz'u öldürse bunun suçlusu sadece Mıstık mı olur???
Senin aptallığının da etkisi olmaz mı? Hazır polis arabasındayken olaya müdahale edilmesini engellediğin için be zevzek???
Üstelik bir de seni kamyonuna alan adama "abi hızlı gidelim biraz" diyorsun. Diyemezsin kardeşim. O bir ağır vasıta şöförü. Gideceği hız belli. Kaldı ki seni fabrikaya kadar da götürmez. Yol ayrımında bırakır. Oradan gene tabana kuvvet koşacaksın ki Fatmaroz ölmeden yetişesein. Ha bu arada dilin dışarda yorgunluktan heba olacağın için Mıstık'ın seni üç kez üfleyip bir kez de püfleyerek yere sermesi ihtimali de kuvvetle muhtemel.
Anladık; Fatmaroz'un köydeyken başına gelen trajediden dolayı kendini suçluyorsun. Suçlamalısın da zaten. Beter olasın!!! Sapkın kuzenlerden nehiç bir farkın yok aslında. Kızcağızı tutup kendi ellerine teslim etmişsin heriflere. Adisin!! Sonsuza kadar sürünmen fena olmaz açıkçasını söylemek gerekirse..
Ama sırf sen kendini affedeceksin/affettireceksin diye kaçırılan kişinin (ki çok sevdiğini söylüyorsun kızı) yerini bildiğini sakla, polisi atlat, ormanda elinde baltayla koşarak kız kurtarmaya git... O ha!!! Harbi o ha!!!! Sen nasıl esas oğlansın be abijim??? Senden esas oğlan filan olmaz... Kandırmışlar seni.. Söylemedi deme..
Ha o kadar koştun koştun da ne oldu? Mıstık bir hamlede yapıştırdı yere seni. Tam baltayı kafana indirecekken, Fatmaroz vurdu Mıstık'ı seni korumak için. Kızı katil yaptın bir de..
Ne o efendim Fatmaroz'u kurtaracak kişi sadece ve sadece sen olmalısın ki evliliğin gerekleri konusunda ileri adım atabilin. Dangalak!!!!!!!
Anlamadığımı sanmayın. Anlıyorum. Senaryo gereği Kerim'i seyirci gözünde temize çıkarmak önemli bir gereklilik. Aksi takdirde Kerim ile Fatmagül'ün ilişkisini meşrulaştırmak mümkün değil. Çünkü her ne kadar Kerim mütecaviz olmasa da olayın vuku bulmasına neden olan ve ortamı oluşturan kişi.
Dolayısıyla, Kerim'in esas oğlan olarak temizlenmesi ve Fatmagül'ün sevgisini haketmesi gerekiyor. Senaryo da bu amaçla ve buna uygun hazırlanmaya çalışılıyor. Bu da çok ama çok doğal. Ama karakter o kadar sunni, o kadar empati kurulamaz ve o kadar cahil ötesi aptal ki... Tahammül etmek mümkün değil...
Orijinal filmde hikaye bir aşk hikayesi değildir. Seyredenler bilir.. İnanılmaz bir sistem eleştirisi vardır filmde. Hülya Avşar'ın oynadığı Fatmagül'e üçü zengin şehirli, biri fakir köylü dört genç tecavüz eder. Mütecavizlerin hepsi tutuklanıp hapse atılır. Zengin çocukların aileleri Aytaç Arman'ın oynadığı fakir köylü oğlandan para karşılığında Fatmagül'le evlenmesini talep ederler. Fatmagül kendisine tecavüz eden adamlardan biriyle evlenince kanun karşısında "temizlenmiş" sayılır ve dava da düşer. Aytaç Arman'ın karakteri, köydeki insanların da dedikodu ve sataşmaları sonunda kendisi de dahil dört adam tarafından kullanılmış ve "kirletilmiş" bu zavallı köylü kızıyla evlendiğine o kadar içerler ki habire içer içer kızcağızı aşağılar, döver, hayata tam anlamıyla küstürür. Hayatta tutunacak dalı olmayan (tek akrabası ciddi derecede zeka özürlü olan ağabeyidir ki onun da elinden kendine bakmak bile gelmez) biçare kızcağız çaresizlikten bu adama bağlanır. Başka bir alternatifi de yoktur zaten. Yine de zaman içerisinde birbirlerini tanıyıp, birlikte olmaktan hoşlanan bu iki insan köydekilerin dilinden ve gözünden kaçmak için bir ıssız adaya yerleşir. Fakat başka sapkın ve azgın adamlar Fatmagül'ün peşini bırakmaz. Nihayet; oğlan yapması gerekenin yavaş yavaş sevmeye başladığı ve bağlandığı karısına sahip çıkmak olduğunu anlar. Böylece karısını alıp köye geri döner. Tekneden başı dik iner. Omzunda karısının hiç açılmamış çeyiz sandığı vardır. Köydeki konuşmalar belli ki durmayacaktır ama durulup yavaşlayacaktır. Aytaç Arman'ın yüzünden ilişkisini cesurca sahiplendiğini okunur. Hülya Avşar'ın yüzünde ise geleceğe dair umut vardır.
Böylesi bir filmden böylesi bir dizi çıksın.. Yazık.. Gerçekten yazık..
Hamiş: Sen de seyretme bacım madem ülserin azdın, migrenin çoştu diyenlerinize. Evde çoğunluğun istediği kanal açılır. Bilginize ;-)
Filim bu filim, üstelik her şeye rağmen Türk filimi. Hem Türk kadını Kerim'i sevmiş ama... Geçenlerde her eve bir Kerim tarzı yazılar vardı gazetelerde. o kadar keramet sahibi bir erkek olmadığım için yazıların tam içeriğini öğrenme inceliğini göstermedim ama sonuçta tüm saçmalıklarına rağmen Türk halkı bu dizileri seyrediyor. Bir de uzatmasalar bu kadar... Ayrıca evdeki çoğunluk konusu hiç inandırıcı değil. Mevzu dizi olunca çoğunluk evin hanımıdır.
YanıtlaSilSevgili Sinan merhaba,
YanıtlaSilHaklısın.. Sıhhat ve sağlığı korumak için diziyi seyrederken "kurgu bu.. kurgu bu" diye hatırlatmam lazım kendime:D
Ama seyirciyim en nihayetinde. Seyirci de diziyle ve karakterlerle bütünleşip seyrettiği görselliğin içinde erimek ister. Tıpkı Woody Allen'ın "Kahire'nin Mor Gülü" filminde Mia Farrow'un karakteri Cecilia'nın Büyük Ekonomik Buhran'dan ve evdeki nahoş gerçeklerden kaçmak için kendini sinamanın salonlarının loş ve sıcak ortamına atması gibi:)
Tabi W.A. filmlerine has şizofrenik bir şekilde filmdeki başrol oyuncusunun sinema perdesinden çıkıp yanına gelmesi ile işler çığrından çıkar ama her neyse :)
Film ve diziler.. Kendi sıradan gerçeklerimizden kaçıp kısa bir süre içinde olsa başka hayatlarda gezmemize olanak verdikleri için seyredilirler. Öyle değil mi ya?
Hamiş: Evdeki hanımların dediği çoğunluğu teşkil ediyorsa şayet; ben digiturk dizi kanalları dışına çıkmayı reddediyorummmm.. Ha bir de Yalan Dünya'yı seyretmek isterim. Gülse Birsel yazın ama oynamasın şartıyla ;-)